Πέμπτη 6 Δεκεμβρίου 2012

Orthodox Hymns in Turkish/Aziz İgnatius [Antakyalı] -Άγιος Ιγνάτιος (ο Θεοφόρος)






Birliğin ahengi içinde.
Sizleri yücelten İsa Mesih’e her yönden şükretmeniz gerekir ki tek bir itaat duygusunda birleşerek, yani episkopos ve ruhbanlara bağlı kalarak her alanda, her bakımdan azizleşmeniz mümkün olsun.
Ben önemli bir kişiymişim gibi size emir vermiyorum, çünkü bu kurtarıcı isme bağlı olsam bile henüz İsa Mesih’te yetkinliğe ulaşmış değilim. Henüz şakirt olmaya başlıyorum ve sizlere aynı öğretimi paylaşan arkadaşlar olarak hitap ediyorum. Beni asıl sizin savaşa hazırlamanız gerekirdi, bana inanç, yüreklilik, sebat, sabır aşılayarak. Ancak, içimizdeki sevgi hakkınızda sessiz kalmama müsaade etmediği için, sizden önce harekete geçerek, sizleri Tanrı’nın tasarısı ile uyum içinde yaşamaya davet etmek istiyorum.
Çünkü hayatımız olan ve ondan ayrı düşmeyi düşünemediğimiz İsa Mesih, Pederin tasarısıdır. Tüm yerleşmiş episkoposların İsa Mesih’in görüşünde yer aldıkları gibi. Bu nedenle, episkoposunuzun görüşü ile uyum içinde yaşamanız gerekir. Zaten yaptığınız da budur. Haklı bir üne sahip, Tanrı’ya layık ruhbanlarınız, gitarın telleri gibi birbiriyle uyum içindedir. Böylece, duygu birliği ve sevgi ahengi içinde İsa Mesih’in övgüsünü okuyorsunuz. Her biriniz bir koro oluşturuyorsunuz, birliğin ahengi içinde, birlik içinde Tanrı’nın güftesini benimseyerek, tek bir sesle, İsa Mesih aracılığı ile Peder’e övgü okuyabilmeniz için.
O zaman Peder size kulak verecek ve yaptığınız iyi şeyler yüzünden sizleri Oğlu’nun uzuvları olarak tanıyacaktır. Bu nedenle Tanrı’ya her zaman paydaş olmak için kusursuz bir birlik kurmanızda fayda vardır.
Ben bile çok kısa bir zamanda episkoposunuzla, beşeri yönü olmayan, sadece tinsel bu denli bir yakınlık kurabildimse, ne mutlu ona böylesine bağlı olabilen sizlere! Kilise’nin İsa’ya, İsa’nın Pedere bağlılığının timsali bir bağlılık bu, şöyle ki her şey birlik içinde ahenk buluyor. Kimse yanılgıya kapılmasın. Her kim mabedin dışında kalırsa, kendini Tanrı ekmeğinden mahrum eder. İki inanan bir araya geldiğinde, duaları böylesine etkin olabiliyorsa, episkoposla tüm Kilisenin duasına ne demeli!
Episkopos ile birlik içinde, gerçek Hıristiyan olmak.
İgnatius, diğer adı ile Theophoros (Tanrı’yı taşıyan) tarafından İsa Mesih aracılığı ile Pederin inayetiyle kutsanan Kiliseye. Menderes kıyılarındaki Manisa Kilise’sini onun adına selamlıyor, ona Peder Tanrı ve İsa Mesih’te sonsuz mutluluklar diliyorum.
Birbirinize beslediğiniz sevginin Tanrı tasarısına tamamen uygun olduğunu işittiğim için, bunun bana verdiği mutlulukla sizlere İsa Mesih’e beslediğim iman içinde hitap etmek istedim. Taşıdığım zincirlere karşın Tanrı ihtişamına uygun bir adla onurlandırılmış bulunduğumdan, Kiliselerin övgüsünü okuyorum, ebedi hayatımızın İsa Mesih’in tenine ve ruhuna bağlı kalmalarını diliyorum. Her şeyin üstünde olan iman ve muhabbette birlik olmalarını diliyorum. En önemli tüm saldırılarına karşı koyup onlardan kurtulduktan sonra, Onun sayesinde rahipler Bassus ve Apollonius, yardımcısı diyakoz Zotion’ un aracılığı ile sizi görmek şerefine nail olduğum için, onun yanımda bulunmasını arzu ediyorum, çünkü o Tanrı’nın inayetiymiş gibi episkoposa, İsa Mesih’in töresiymiş gibi de ruhban topluluğuna itaat etmektedir.
Episkoposunuzun gençliğini istismar etmemeniz gerekir. Aksine, Peder Tanrı’nın kudreti uğruna ona elinizden gelen saygıyı gösteriniz. Çünkü saygıdeğer rahiplerinizin episkoposun genç yaşından faydalanmadıklarını biliyorum. Tanrısal ihtiyatın yönlendirdiği kişiler olarak ona tabi olmaktadırlar, daha doğrusu, ona değil, cemaatin episkoposu ve koruyucusuna, İsa Mesih’in babasına. Bizi sevmiş olan bu Peder’e hürmet olarak hiçbir art düşünce taşımadan itaat gerekir. Çünkü kişi bir şeyi gizlediğinde, gözle görünen episkoposu değil, gözlere gizli kalan episkoposu yanıltmaya yeltenir. Bu tür bir davranışın muhatabı insan değil, gizlileri bilen Tanrı’dır.
Bu nedenle Hıristiyan adını taşımak yetmez, Hıristiyan olmak gerekir. Bazıları episkoposun adını ağzından düşürmez, ama her şeyi o yokmuş gibi yapar. Bu insanların vicdanının müsterih olacağını sanmıyorum, çünkü toplulukları meşru olmadığı gibi Tanrı buyruğuna da uygun değildir. Çünkü her şeyin bir sonu vardır ve işte önümüzde ölüm ve hayat ve herkes ait olduğu yere gitmelidir. Bunun için de iki akçe vardır; Tanrı akçesi ve dünya akçesi ve her biri kendine özgü bir işaret taşır. İnanmayanlar bu dünyanın işaretini, sevgi içinde olan inananlar ise İsa Mesih aracılığı ile Peder Tanrı’nınkini taşır. İsa Mesih inayeti ile, cefasına paydaş olmak için özgürce ölmeye karar vermezsek, O’nun hayatını içimizde taşımayız.

Türkiye'de Ortodoks Ayini




Sümela mucizesi

Türkiye'de hükümetin Ortodoks Patrikliği'ne Trabzon'daki Sümela Manastırı'nda ayin izni vermek konusundaki kararı, Ankara'nın ülkedeki dinsel azınlıkların haklarını daha da geliştirip güçlendirmek niyetinde olduğuna işaret ediyor. Iason Athanasiadis 'in haberi.

Rus rahip, foto Iason Athanasiadis
Sümela'Daki Rus Ortodoks rahip, Patrik Bartholomeos ile birlikte ayinlerin yeniden hayata geçirilmesi için büyük çaba sarfetti.
Ekümenik Patrik Bartholomeos'un neredeyse 90 yıldır bir sessizlik içinde bekleyen mekâna taş merdivenlerden inerken "Axios! Axios" (“Yücelerin yücesi! Yücelerin yücesi!”) nidaları amfi tiyatro şeklindeki manastırda yankılanıyordu. 

İki saat sonra, Türkiye’nin farklı noktalarında bulunan Rum Ortodoks inancının en duygu yüklü mekanlarından biri olan Sümela Manastırı’nda düzenlenen bu ilk Rum Ortodoks ayini sona erdi. Papazların son ilahileri bu büyülü ortamda titreşirken ayine katılan ve manastırın avlusunu dolduran 500 kişinin çoğu, siyasetçiler ve din adamları birbirlerinin gözerlinin içine dikkatle bakıyorlardı. Gerçekleşen bu olağan üstü olayı hafızlarına kazımak için. 

Gizli dualar 

Çok çetin bir etnik çatışmanın sonucunda ortaya çıkan bu sessizliğin üstesinden nihayet gelindi. Yüzyıl önce gerçekleşen ve bölgedeki Pontus Rumları’nın mübadele sonucu yerlerinden uzaklaştırılmaları sonucu oluşan bu sessizlik artık yok. 

Selanik’ten gelen müzisyen Thanassis Stelidis “Atalarımızın ruhları artık rahat,” diyordu. Stelidis, kemençe adıyla da bilinen üç telli enstrümanı lyra’yla verdiği solo konser ayine katılanları derin bir sessizliğe gömdü. Bu dinleti iki saatlik ayinin en duygusal bölümüydü. "Bütün bu geçen yıllar boyunca buraya gizlice gelip atalarımızın anısına gizlice mumlar yaktık. Lyra çalmamız yasaktı. Dualarımızı ettikten sonra Türk yetkililere yakalanmamak için haçlarımızı gizliyorduk." 

Foto I. Athanisiadis
Tarihi anlar: Yunan azınlık 80 yılı aşkın bir zamandır Sümela Manastırı'nda yeniden ayin yapmayı bekliyordu...
Stelidis açık yüreklilikle, “Bugün artık nihayet bunları herkesin gözleri önünde yapabiliyoruz,” dedi. Hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bu tek seferlik ayin Türkiye’nin Batı yanlısı ve seküler Kemalist sol siyasetçileri sayesinde değil, İslamcı AK Parti’den bir siyasetçi sayesinde mümkün olabildi. Bu olayı fırsat bilen gazeteler son dönemlerde Türk siyasi hayatında etkili olmaya başlayan neo-Osmanlıcılık fikrinden yola çıkarak yaratıcı başlıklar atmaktan geri kalmadı. Türkiye’nin tabloid gazetelerinden biri olan Posta Gazetesi’nin manşetinde şu ifadeler yer alıyordu: "Dokuz sultan için dua". Bu başlık Patriğin konuşmasında, manastırın Osmanlı efendilerinden söz etmesine gönderme yapıyordu. 

Rum – Türk mübadelesi 

Sümela Manastırı Karadeniz’den 1000 metre yükseklikte çıkılması zor dik bir kayalığa nefes kesici bir şekilde inşa edilmiş bir yapı ve Pontus Rumları açısından çok önemli bir anlamı, duygusal bir önemi var. Ayine katılan hacılardan biri “Bizim için, Sümela Manastırı patrida anlamına geliyor” diyor. Patrida, Rumca vatan ya da yuva anlamında kullanılıyor. 

Manastır, Anadolu (Asya Minör) Yunan işgalinin başarısızlığa uğradığı kanaatine varıldığında terk edilmiş. 1923 yılında yarım milyon kadar Pontus Rumu, Türk – Rum mübadele anlaşması gereğince yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kaldılar. Bölgeyi kana bulayan kanlı gerilla savaşı nedeniyle her iki taraftan da on binlerce kişi öldürüldü. 

Tahrip edilen freskler, Foto: I.Athanasiadis
18.yy'da, insanı resmetmenin günah olduğuna inanan Müslüman fanatikler, Sümela'nın ikonalarını ve fresklerini tahrip etmişler.
Pazar günü ayini konusunda hem Türk hükümetini hem de Patriklik yetkililerini endişelendiren asıl konu da bu kanlı geçmiş. Bu durum Hellen kültürünün Kapadokya’daki diğer merkezlerinden barışçıl bir şekilde çıkartılmasından hayli farklı. Binlerce polis ve özel askeri birlik devriye araçlarıyla ve silahlı araçlarla manastırın etrafında güvenlik bölgesi oluşturarak asfalt ve toprak yolları kontrol altında tutuyorlardı.

Komplo teorileri ve aşırı milliyetçilik 

Geçmişte yaşananların ve tarihin verdiği ağırlık göz önüne alındığında bu ayinin gerçekleşmiş olması bile şaşırtıcıydı aslında. Bu organizasyonun gerçekleştirilmesinden önce gerçekleştirilen bir dizi eylem de ayinin engellenmesine yetmedi. Ayinden üç gün önce Selanik’te bulunan Türk konsolosluğunun avlusunda üç Molotof kokteyli patlamıştı. Türk gazetelerinden biri Yunanistanlı bir aşırı milliyetçi grubun Yunanistan’ın kuzeyinde bir Müslüman mezarlığına aşağılamak amacıyla saldırılarda bulunduğunu yazdı. Trabzon yakınlarında bir şehirde ise polis Facebook’ta seremoninin engellenmesi için bir grup oluşturan üç milliyetçiyi, olay çıkmasını engellemek için ayinden önce göz altına aldı. 

Aşırı milliyetçi Yeni Çağ gazetesinde yazılar yazan Arslan Bulut, AK Parti’nin "Hıristiyanlığı yeniden canlandırmayı" amaçlayan gizli planları desteklediğini yazdı. Bulut, hükümeti, eskiden Hıristiyanlar tarafından kullanılan kiliselerde ayin yapılmasına izin vermekle suçlarken Vatikan ile dinler arası diyalog kurulmasını desteklemekle itham ediyordu. Bulut’a göre böylesi etkinliklere izin veriliyorsa, daha önce kilise olan ancak sonrasında camiye dönüştürülen İstanbul’daki Aya Sofya gibi artık müze olarak kullanılan yerlerde de Müslümanların İslami merasimler yapmasına izin verilmesi gerekiyor.

Foto, I, Athanasiadis
Fener Rum Patriği I. Bartholomeus, "Bugün Bakire Meryem'in gözyaşları kurudu" diyordu, Türkçe ve Yunanca yaptığı konuşmasında…
Bu ayinin gerçekleştirilmesine karşı çıkanlar ayinin zamanlamasına dikkat çekerek başka nedenler de oraya attılar. Bu görüşte olanlara göre 15 Ağustos, Bakire Meryem Bayramı, yalnızca Trabzon’un 1461 yılında Osmanlılar tarafından fethinin tarihi değil, 1984 yılında PKK’nın ilk saldırısının da tarihiydi. Böyle düşünenlere göre bu tarihin seçilmesinin arkasında da gizli amaçlar vardı. 

Tahrip edilmiş aziz figürleri ve kurumuş gözyaşları 

Ayinin yapıldığı gün yüzlerce hacı, M.S. 386 yılında Atinalı keşişler Barnabas ve Sofronios’un aşağı indikleri aynı dik dağ yollarından tırmandılar. Kilisenin gelenekselleşmiş hikâyelerine göre Barnabas ve Sofronios yolda mucizevi Sümela ikonunu bulmuşlardı. Beyaz kıyafetli, siyah ve mor renkli başlıklarıyla rahipler Patrik Bartholomeos’un etrafında ilahiler seslendiriyorlar. 

Ancak, geçmişin günümüzü nasıl gölgede bıraktığını ortaya koyan işaretler de var. Yüzleri tamamen kazınmış, gözleri oyulmuş düzinelerce Rum Ortodoks azizinin manastırın duvarlarına resmedilmiş figürleri papazların hareketlerini tekrar ediyor gibi. Bu figürler 18. Yüzyılda yaşamış fundamentalist Türkler tarafından tahrip edilmiş. Figürleri tahrip eden bu kişilerin inancına göre insanı herhangi bir şekilde resmetmek, günahtı. 

Patrik Bartholomeos, foto I.Athanasiadis
Ekümenik Patrik Bartholomeos'un neredeyse 90 yıldır bir sessizlik içinde bekleyen mekâna taş merdivenlerden inerkenki "Axios! Axios" ("Yücelerin yücesi! ") nidaları amfi tiyatro şeklindeki manastırda yankılanıyordu.
Bartholomeos, hem Rumca hem de Türkçe yaptığı konuşmasında "Bugün, Bakire Meryem’in gözyaşları kurudu" diyordu. Florida’nın Clearwater şehrinden Sümela'daki bu etkinlik için gelen peder Dorotheos Tzevelekas, "88 yıl boyunca hiçbir ayinin gerçekleştirilmediği bu yerde, kutsal bir mistik olay gerçekleşti. Bu, halkları birbirine daha da yaklaştıran, beklenmedik diplomatik bir başarıdır," ifadelerini kullandı. 

Ülkenin diğer yerlerinde bulunan Rum Ortodoks ve Ermeni kiliselerinde gerçekleştirilen dini ayinlerde olduğu gibi bu ayin de şimdi her yıl düzenli olarak gerçekleştirilen bir etkinliğe dönüşebilir.

Çoşkulu bir şekilde dans eden Türkler ve Rumlar 

Ayinin yapıldığı günün arifesinde, yakın köylerde bulunan Pontus Rumları ve Yunanistan ile Rusya’dan gelenler bir otelde birlikte dans etmek için bir araya geldiler. Lyra çalan yerli Müslüman Pontus müzisyenlerinin çaldığı şarkılar eşliğinde birlikte dans ettiler. Başlangıçta yavaş ve basit figürlü danslar edilirken zaman geçtikçe karmaşıklaşan ve hızlanan tutkulu danslara geçildi.

Princeton Üniversitesi’nde doktorasını hazırlayan Rum müzisyen Nikos Mihailidis birbirlerine yaklaşan ve sohbete dalan iki tarafı seyrederken, "Çok yakın bir geçmişe kadar bölgede yaşayan Pontus Rumlarının varlığından tamamen habersiz olanlar, Müslüman olmayan kişilerin aynı diyalektle aynı şarkıları söylediğini fark edince şaşkınlığa uğradılar. 

Bu da, geçen on beş yılda her şeyin biraz daha açık bir hale gelmesi, yolların yapılması ve dış dünyayla iletişimin sağlanması sayesinde oldu" diyordu. 
Gerçekten de, Türkiye kendi bünyesindeki gayrimüslim kültürel mirası keşfetmeye başladı ve yavaş daha iyi bir geleceğin koşullarını hazırlıyor...

Iason Athanasiadis 

How a Funeral Home is Healing the Painful History of Turkish Christians





An Orthodox woman prays during Christmas mass at Fener Greek Orthodox Patriarchate in Istanbul / Reuters
More than 40 years ago, Kirkor Çapan, an ethnic Armenian, and his father set up what today is one of the last Christian funeral homes still operating in Istanbul. But the funeral parlor is not a religious island unto itself. With so few Christians left in Turkey, the stonemasons and carpenters working with Çapan are Muslim Turks.
"There are no more non-Muslim master craftsmen in my profession," commented stonemason Senol Ekinci, one of Çapan's craftsmen, who has been carving Christian and Jewish tombstones for 35 years.
Standing in the Greek-Orthodox cemetery in the Istanbul neighborhood of Sisli, where he is responsible for the graves' maintenance and renovation, Ekinci explained what drew him to work on non-Muslim tombstones. "These graves here are a bit more elaborate; they require more work and craftsmanship. Turkish tombstones do not necessitate as much effort," Ekinci said. He is particularly proud of making the tombstone for the grave of Lefter Küçükandonyadis, a Turkish football legend of Greek descent who died this year.
Opportunities to work on such tombstones are shrinking. The Turkish government claims that 99 percent of the country's 79.7 million inhabitants are Muslim; and according to official statistics, the country's Christian population has diminished by nearly half since 1965, when it stood at 207,000. The US Department of State's annual Freedom of Religion report puts the numbers of Christians living now in Turkey at approximately 115,000; only 2,500 of which are Greek Orthodox, and 20,000 Armenian Apostolic.
While Çapan serves all Christian denominations, most of his customers are ethnic Armenians. He also has set up a separate funeral home that is now the only Greek Orthodox funeral home left in Istanbul.
While Istanbul's Greek population was exempted from the 1923 population exchange with Greece, changes in tax status, the 1955 anti-Greek pogroms and the dispute over Cyprus in the 1960s prompted thousands to leave. Nonetheless, the community's influence lingers on.
Ekinci learned his profession from his father, who in turn learned from a Greek master stonemason. He uses five different alphabets on his tombstones -- Greek, Russian Cyrillic, Armenian, Hebrew and Latin. "I learned Greek in the graveyard, from my colleagues," he said. "It's very hard, especially the grammar, but I finally managed."
Ekinci claims that his friends and family never criticized his choice to craft non-Muslim tombstones. "There used to be a lot of pressure on non-Muslims, but things have much improved in the last 10 years," he said.
He attributes the change to the controversial Ergenekon trial of senior military officers and civilians accused of plotting to overthrow the government of the Islamic-rooted Justice and Development Party. "There was much more anti-Christian propaganda before many of the main suspects were arrested, more aggression," he said. "We sense a difference."
Çapan agrees that Christians now feel safer in Turkey. "Turkey has come a long way in this matter," he said.
Despite such affirmations, most of Istanbul's Christian cemeteries are still surrounded by high walls. To enter, visitors have to ring a doorbell: desecration of non-Muslim graves is still an issue, even if the frequency of such incidents has decreased. "Before, we did not allow any strangers to stroll through the vicinities," Ekinci explained. "And, yesterday, the patriarch [Ecumenical Patriarch Bartholomew] came to visit, accompanied only by his driver. Before, he would have had to come with bodyguards."
While the Turkish government in the past confiscated many buildings owned by non-Muslims, few cemeteries were affected. One notable exception was the Armenian Surp Agop Cemetery, on the grounds of today's Divan and Hyatt Regency Hotels, which was leveled by the Istanbul city government in 1939.
Currently, Çapan is coping with uncertainty. Urban renewal plans for the formerly Greek neighborhood of Tarlabaşi mean that Çapan risks losing the garage where he parks his hearse and stores coffins and other supplies. Most churches and Christian graveyards are close to his office, and he fears that moving to the outskirts would increase his costs substantially.
Another business concern persists -- a government ban on cremations. "Our requests have been ignored for years," Çapan said. "They say that 'It's against our religion. It's not possible in Islam.' But the ones asking for cremation are not Muslims."
The Eastern Orthodox Church also forbids cremation, arguing that it contradicts the central dogma of resurrection, but Çapan claims that demand runs high among foreign tourists whose relatives or friends die in Turkey, and would run "much higher still if the Turkish government would finally legalize the cremation procedure here."
Both Çapan and Ekinci lament the small numbers of Christians left in Istanbul, and not only because of their bottom line. "On religious holidays, many families came to the cemetery and visited the graves," Ekinci recalled. "Now, most of them call from abroad and ask us to take care of everything, if at all. There used to be at least three priests coming to the cemetery every day. Now if there is one, we are surprised."
But as any resident can attest, change in Istanbul is constant. Noting the Greeks now migrating to Turkey for work, Ekinci wagers that the city's Christian cemeteries might not always be bereft of regular visitors. "With the economic crisis in Greece," he said, "this might change again


.

The abandoned Greek Orthodox church in Kayaköy.


Open-air ruins tell the tale of ancient animosity
View of the valley from within the abandoned village on the hill.
View of the valley from within the abandoned village on the hill.
Ruins in Kayaköy.
Ruins in Kayaköy.
Story and photos by Garrett Palm
Mid-April is still the off-season in Kayaköy, Turkey so my friend and I had the Greek ruins almost to ourselves. Nearby the towns prepared for the oncoming wave of British summer homeowners. 
After you pass through mini-Britain you come to a lush valley among the mountains on a peninsula on the Anatolian Coast. Across the green, working farms of the valley is a slope of grey buildings, the abandoned Greek village. After seeing centuries- and millennia-old ruins around Turkey, this abandoned village less than a hundred years old had a familiar eeriness. The storm coming in from the Mediterranean heightened the end of the world atmosphere.
Abandoned homes of former Greek Orthodox residents of Kayaköy mingle with newer homes of Turkish residents, reflecting the tortured history of the area.
Abandoned homes of former Greek Orthodox residents of Kayaköy mingle with newer homes of Turkish residents, reflecting the tortured history of the area.
After the war between Turkey and Greece ended in 1922 the two countries agreed to a population exchange. Approximately 2,000 Greek Orthodox living in Kayaköy were forcibly repopulated to Greece. Ethnicity was not the deciding factor in the exchange of population between Greece and Turkey, just religion.
The treaty involved 2,000,000 people, around 1,500,000 Christians in Turkey and 500,000 Muslims in Greece. Most people fled before the treaty took effect, however. Kayaköy’s Greeks were forced to march from the only home they knew to the nearby port of Fethiye and move to Crete.
Entrance to a cave in the abandoned Greek village in Kayaköy.
Entrance to a cave in the abandoned Greek village in Kayaköy.
When the Muslims from Greece were moved to Kayaköy they were unwilling to live in formerly Christian homes, so the village was left abandoned. An earthquake in 1957 finished off the village and turned it from a ghost town into uninhabitable ruins.
Now it is a Turkish government protected open-air museum. Craftsmen and cafes sit across the road from the ruins, and some of the bigger buildings at the bottom of the slope have been rebuilt and turned into wineries and restaurants.
As the storm opened up my friend and I watched a shepherd herd his sheep from the ruins back to his farm. We climbed down to one of the converted restaurants and ate an elegant dinner surrounded by the grey remains of destroyed homes.
The abandoned Greek Orthodox church in Kayaköy.
The abandoned Greek Orthodox church in Kayaköy.
Tiles in the courtyard of the abandoned Greek Orthodox church in Kayaköy.
Tiles in the courtyard of the abandoned Greek Orthodox church in Kayaköy.
Echoes of Greek orthodoxy in the abandoned church.
Echoes of Greek orthodoxy in the abandoned church.
Ghost town.
Ghost town.
Stone houses built to last for generations now stand empty in Kayaköy.
Stone houses built to last for generations now stand empty in Kayaköy.

First cave church in eastern Turkey gets facelift


 

The Church of St. Peter in the eastern province of Hatay, which is considered the world’s first cave church and a holy site for the Orthodox Christian world, is now undergoing a comprehensive restoration process that began on Sept. 16 with a ceremony.


St. Peter's Church, which is a holy site for the Orthodox Christian world, is one of the most important tourist attractions in Hatay. With a new project, the church will get a complete facelift and is expected to draw some three million tourists to the city each year [Credit: AA]
Hatay has been home to many civilizations and faiths throughout history, and the mission of the local government is to present their artifacts to the world, Justice Minister Sadullah Ergin said, speaking at the ceremony.

“We have been working on the details [of the restoration] for a long time. The most important part of this process was the project’s preparation. The Council of Monuments has been very careful in planning the project, to maintain the original form of the church, and has not approved any projects here for a long time. During the restoration, all of the artificial elements you see here will be removed. Environmental arrangements are also important, including parking and social facilities,” Ergin said. 

A new mosaic museum

The Antakya (Greek Antioch) Archaeology Museum, which will be built 300 meters from the church, will become the largest mosaic museum in the world, Ergin said. “There are mosaics in Hatay that have waited to be unearthed,” he said, “waiting to find an appropriate place to be displayed. The construction of the museum will be completed in March 2013. It will be very unique. The museum will open to visitors on Oct. 20, 2013. With the completion of the environmental arrangements at St. Peter's Church and the museum, this place will be a different destination area next year. There are ruined walls at Antakya Castle on the top of Habib-i Neccar Mountain, and another project will restores those walls, and they will be reconstructed. All of these things will be steps toward sharing Hatay’s richness with the world.”

The goal is to host 2.5-3 million tourists in the city each year, he said.

St. Peter's Church is one of the most important sites in Hatay, Mayor Mehmet Celalettin Lekesiz said. “But the church has a physical appearance that does not suit the city. The preparation of this project took two and a half years. The church will be revived,” he said. 

Orthodox Church Condemned to Turkey






The decision to demolish a 232-year-old Orthodox Church in the Bodrum district of the western province of Muğla has surprised locals who had been expecting it to be restored, daily Radikal reported today.

Locals had applied to restore the Saint Nicolas (Aya Nikolaya) church, however the Bodrum municipality decided to demolish it instead, according to a claim by Pamukkale University that declared the church building rotten.

The decision was signed by Dursun Göktepe of the Republican People's Party (CHP), who was substituting for Mayor Mehmet Kocadon while the latter was in prison on allegations of corruption. However, Kocadon was against the demolition and has announced that he will launch an investigation into the decision.

Since 1965, the Saint Nicolas Church had been used as a storage site, cinema, theater and boat shed.

SÜMELA MANASTIRI




Sümela Manastırı, Trabzon ili, Maçka ilçesi, Altındere köyü sınırları içerisinde yer alan (Eski Yunanca adı: Panagia) deresinin batı yamaçlarında Kara (Eski Yunanca adı: Mela) tepesi üzerinde deniz seviyesinden 1.150 m yükseklikteki eski Yunan Ortodoks manastır ve kilise kompleksi olup, tam adı Panagia Sumela (Παναγία Σουμελά) veya Theotokos Sumeladır. 
 Sümela Manastırı'nın dış görünümü.
 
 
 Sümela Manastırı'nın yeri.
 
 
 Sümela Manastırı, 1903
 
 
Sümela Manastırı'nın bir dağdan görünümü.

Tarihçe
Kilisenin MS 365-395 tarihleri arasında inşa edildiği sanılmaktadır. Anadolu'da sıkça rastlanılan Kapadokya kiliseleri tarzında yapılmış, hatta Trabzon'da Maşatlık mevkiinde benzeri bir mağara kilisesi daha vardır. Kilisenin ilk kuruluşu ile manastır haline dönüşümü arasındaki bin yıllık dönem hakkında fazla bir şey bilinmemektedir. Karadeniz Rumları arasında anlatılan bir efsaneye göre Atina'lı Barnabas ile Sophronios adlı iki keşiş aynı rüyayı görmüşler; rüyalarında, İsa’nın öğrencilerinden Aziz Luka’ın yaptığı üç Panagia ikonundan, Meryem'in bebek İsa’yı kollarında tuttuğu ikonun bulunduğu yer olarak Sümela'nın yerini görmüşler. Bunun üzerine birbirlerinden habersiz olarak deniz yoluyla Trabzon'a gelmiş, orada karşılaşıp gördükleri rüyaları birbirlerine anlatmış ve ilk kilisenin temelini atmışlardır. Bununla birlikte manastırdaki fresklerde sıkça yer alıp, özel bir önem verilen Trabzon İmparatoru III. Aleksios'un (1349-1390) manastırın gerçek kurucusu olduğu sanılmaktadır. [1]
14. yüzyılda Türkmen akınlarına maruz kalan kentin savunmasında ileri karakol görevi üstlenen manastırın statüsünde Osmanlı fethinden sonra bir değişiklik olmamıştır. Yavuz Sultan Selim'in Trabzon’da ki şehzadeliği sırasında iki büyük şamdan buraya hediye ettiği, Fatih Sultan Mehmed, II. Murat, I. Selim, II. Selim, III. Murad, İbrahim, IV. Mehmed, II. Süleyman ve III. Ahmed'in de manastırla ilgili birer fermanları bulunmaktadır. Osmanlı döneminde manastıra sağlanan imtiyazlar, Trabzon ve Gümüşhane bölgesinin İslamlaşması sırasında özellikle Maçka ve kuzey Gümüşhane'de Hıristiyan ve gizli Hristiyan köyleri ile çevrili bir alan oluşturmuştur.[2]
18 Nisan 1916’dan 24 Şubat 1918’e kadar süren Rus işgali sırasında Maçka civarındaki diğer manastırlar gibi bağımsız bir Pontus devleti kurmak isteyen Rum milislerin karargahı olmuş, nüfus mübadelesi ile bölgedeki Hristiyanların Yunanistan'a gönderilmesinin ardından önemini yitirerek T.C. Kültür Bakanlığı tarafından yakın zamanda onarılana dek kaderine terk edilmiştir.[3]
Yunanistan'a mübadele ile göçen Karadenizli Rumlar Veria kentinde Sümela adını verdikleri yeni bir kilise inşa etmişlerdir. Her yıl Ağustos ayında tıpkı geçmişte Trabzon Sümela'da yaptıkları gibi yeni manastırın çevresinde geniş katılımlı şenlikler düzenlemektedirler.
2010 yılında Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti'nin izni ile Hıristiyanlarca Meryem Ana'nın göğe yükseliş günü olarak kabul edilen ve kutsal sayılan 15 Ağustos günü 88 yıl aradan sonra ilk ayin düzenlenmiş, ayini Fener Rum Patriği Dimitri Bartholomeos yönetmiştir.

Freskler


Sümela Manastırı'nda bir fresk
Kilisenin içi fresklerle kaplıdır:
  • Kilise içinde Meryem figürleri Gürcülerin kullandıkları Gürcü madonna şeklinde resmedilmiştir.
  • Asıl kilisenin absid kısmında, güney duvarında yukarıda Meryem'in doğuşu ve mabede sunuluşu, tebliğ, İsa'nın doğuşu, mabede sunuluşu ve hayatı, altta İncilden resimler.
  • Güney kapısında Meryem'in ölümü ve havariler.
  • Kilisenin doğuya bakan yukarı kısmında 2. sırada Genesis, Ademin yaratılışı, Havva'nın yaratılışı, Tanrı'ın tembihi, İsyan (Adem ile Havvanın yasak meyveyi yemeleri), Cennetten kovulma. 3. sırada: Yeniden dirilme, Thomas'ın şüphesi, Kabirde bir melek, Nikaia konsülü.
  • Absid kısmının dışında, yukarıda Mikail, Cebrail bulunmaktadır [4]