Σάββατο 6 Απριλίου 2013

ΥΑŞAYAN EN ESKİ KİLİSELERDEN PANAGIA MUHLIOTISA

Fatih İlçesi'nde, Fener'de, Batı'da Firketeci Sokağı, Doğu ve Kuzey'de Tevkii Cafer Mektebi Sokağı ile çevrilidir. Moğol Kilisesi veya Kanlı Kilise adıyla da tanınır. Kilise, yüksek duvarlı, küçük bir avlunun Kuzeydoğusunda yer alır. Avlu duvarı, yapıya Kuzeyde batı, güneyde dogu köşelerde bitişir. Avlunun Güneybatısında Ayia Anna Ayazması bulunur. Kilisenin, eski bir manastırın yerinde bulunduğu ve tarihinin 10. yüzyıla kadar uzandığına ilişkin görüşler vardır. Burada bulunan mozaik ikonaların Patrikhane Kilisesi'ndekilerle benzerligi nedeniyle, bu kilisenin de 11. yüzyıl'da inşa edildiği ileri sürülür. 12. yüzyıla kadar Maria Akropolitissa'ya ait olan kilisenin bulunduğu manastırın mülkiyeti, bu dönemde VIII. Mihael'in (hd 1259-1282) kızı Maria Paleologina'ya geçmiştir. Yapının Mogol Kilisesi olarak adlandırılmasına ilişkin öykü, Maria Paleologina'nın Moğol Hanı Hulagu ile evlenmek için ülkesinden ayrılmasıyla başlar. Hulagu'nun 1264'te ölümü üzerine oğlu Abaka Han ile evlenmeye hazırlanırken, onun da 1282'de öldürülmesi nedeniyle İstanbul'a dönen Maria Paleologina, mülk edindiği manastırın yerinde kiliseyi inşa ettirir. Müller-Wiener , 1261 'de inşa edilen kilisenin, 1266'da büyütülerek, merkezde kubbe ve dört yarım kubbe ile örtülü plan tipinin uygulandığını, 1281'de de onarıldığını belirtir. R. Janin'e göre kilise, yeniden inşası sırasında, Modeste tarafından resimlerle bezenmiştir. A. M. Schneider, kilisenin 13. yy'ın sonunda "Muchlion'luların" (Tegea) yaşadığı semtte, "despoina ton Mogolion" adıyla inşa edildiğini, 1351'de "Moni tes Panagiotisses" olarak adlandırıldığını açıklar. Basit planlı ve merkezi çevreleyen yarım kubbelerin yonca yaprağı oluşturduğu yapıya, 14. asrın başlannda narteks de dahil çeşitli eklemeler yapılmıştır. Kilisede narteksin üç kubbesinden ikisinde mozaik izlerinin bulunduğu, doğu uçtaki tuğla işlemenin orijinal olabileceği, batıda sonradan yapılan onarımlarda eski malzeme kullanıldığı, çok sayıdaki nişin de Komnenos dönemi yapılarını çağrıştırdığı belirtilir. 1351 'de Patrikhane'nin denetimine geçen kilise ve manastır, II. Mehmed (Fatih) tarafından mimar Hristodulos'a verilmiştir. I. Selim (1512-1520) ve III. Ahmed (1703-1730) dönemlerinde kilisenin Rumların kullanımından alınması için başlatılan girişimler de II. Mehmed'in fermanı nedeniyle sonuçsuz kalmıştır. Kilise, 1583'te Tryphon, 1604'te Paterakis, 1669'da Thomas Smith listelerinde yer almıştır. 17 yüzyıla gelindiğinde ise Moğol Kilisesi'ni camiye çevirmek için harekete geçilir. Bu girişim Kantemiroğlu tarafından engellenmiştir. 1633, 1640 ve 1729'daki yangınlarda harap olan ve onarımlar sonucu mimarisi farklılaşan kilise, kitabesine göre 1731'de restore edilmiştir. Muhliotissa Kilisesi, İstanbul'da fetihten önce inşa edilmiş ve günümüze kadar Rum Ortodoksların ibadet mekanı olarak işlevini sürdürmüş tek Bizans yapısıdır. Kilise orijinalinde ortada kubbe ve dört yönde yanm kubbelerin örttüğü, ''tetraconchos'' plan tipine sahip iken, çeşitli dönemlerde yapılan degişiklik ve eklemelerle farklılaştınlmıştır. Dışta kareye yakın düzgün olmayan dikdörtgen planlı ve kırma çatı ile örtülü kilisenin kuzeydoğusunda bulunan, sekizgen kaide üzerinde silindirik kasnaklı kubbenin örtüsü, basık konik çatıdır. Kuzeyinde ve güneydoğusunda orijinal planına uygun olan yapı, batısında ve güneyinde uzunlamasına büyütülmüştür. Kilisenin güneybatı köşesinde baldaken tipi çan kulesi vardır. Çan kulesi hizasında batıda yer alan kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı narteks, payeler ve bunlan bağlayan yuvarlak kemerli arkad ile avluda sınırlanır. İçte ve dışta tamamen sıvalı olan yapının güney cephesinde kaba yonu taş ve tuğla kullanımı görülür. Pencere kemerlerinin tuğla ile örüldüğü cephelerde yer yer devşirme malzeme vardır. Kilisenin örtü sisteminde, duvar payelerini bağlayan yuvarlak kemerlerin oluşturduğu pandantiflerle geçilen yüksek kasnağın üzerinde kubbe bulunur. Yapının kuzeybatı köşesinde, pandatiflerle geçilen küçük basık bir kubbe daha vardır. Merkezi mekanın batısındaki bölümün örtüsü beşik tonozdur. Taşıyıcı sırasının sınırladığı mekanları güneyde dört çapraz tonoz, galerinin bulunduğu bölümü ise iki çapraz tonoz örtmektedir. Nartekste üç takviye kemerinin böldügü, kuzey-güney doğrultusundaki beşik tonozun her bölümü, ters yönde ve karşılıklı sivri tonoz başlangıçlan ile dilimlenmiştir. Girişler dikdörtgen açıklıklardır. Yapının güneyinde, altta ve üstte üçer pencereli iki sıra vardır. Alttaki pencereler enlemesine dikdörtgen açıklıklardır. Kuzeydeki üç pencereden doğudaki, içten örülerek kapatılmıştır. Doğuda bulunan iki pencere ile batıda üç pencere üstte ve güneye yakındır. Galerideki bir pencere, çatıya çıkış amacıyla kullanılmaktadır. Batıda alt hizada; girişin güneyinde iki pencere; güneybatı köşedeki mekanın kuzeyinde iki, batısında bir pencere yer alır. Kubbenin batısında bir, kasnakta ise üçü örülmüş sekiz pencere bulunur. Yapıdaki pencereler dikdörtgendir. Naosun doğusunda yer alan ahşap ikonostasis, güney yanındaki ahşap despot koltuğu ve kuzeydoğudaki ahşap ambon oyma ve kabartma tekniğinde bitkisel motiflerle bezelidir. Yoğun ahşap işçiliği ve tarihi önemi ile benzerleri arasındadır. Ayırt edilen ikonostasisin alt sırasında bulunan ikonalar 1884 tarihli ve kabartma tekniği ile işlenmiş gümüş kaplama eserlerdir. Kaynak: www.megarevma.net/muhliotissa.htm

Παρασκευή 22 Μαρτίου 2013

Taksim'de kazı çalışması durdu


Cumhuriyet Caddesi'ndeki altgeçit çalışmasında tarihi bir kemer açığa çıktı. Arkeoloji Müzesi'nden arkeologların müdahalesi bekleniyor.
Taksim'de kazı çalışması durduFotoğraf: Yücel Tunca
















Taksim'deki altgeçit kazısı hızla devam ederken Cumhuriyet Caddesi'nde tarihi bir kemer açığa çıktı. Dün çekilen fotoğrafta, yerin yaklaşık bir metre altında Osmanlı dönemine ait olduğu sanılan taş örme bir duvar ve duvara bağlı bir kemer net şekilde görülüyor. 
İBB'nin sekiz ay içinde tamamlamayı hedeflediği altgeçit kazısının durdurulması ve Arkeoloji Müzesi'nin ortaya çıkan yapıyı korumaya alması bekleniyor. 


ELLE KAZILACAK 
İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu, Aralık ayında ihaleyi alan Kalyon İnşaat yetkililerini çağırarak kazının müze denetiminde yapılması gerektiğini ve iş makinelerindan önce arkeologların el yordamıyla sondaj kazısı yapacağını bildirmişti. 
Radikal'in 'Taksim Elle Kazılacak' haberi üzerine dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günaykazının yavaşlatılmayacağını söylemiş, "Önce arkeologların nezaretinde iş makinesi girecek, kültür varlığına rastlanırsa o zaman arkeologlar elle kazacak. Arkeologlarımız gece gündüz hafriyatın başında duracak" demişti. 


ŞİMDİ NE OLACAK? 

2863 sayılı Kültür Varlıklarını Koruma yasası gereği, hafriyatın hemen durması ve arkeologların çıkacak tarihi eserin boyutlarını görebilmesi için kazı yapması bekleniyor. Kazı sonucunda çıkan yapının tüm ayrıntılarıyla Koruma Kurulu'na sunulması, ve kurulun 'yerinde koruma' ya da 'kaldırılarak koruma' kararı alması gerekiyor. Eğer 'yerinde koruma' kararı çıkarsa, projenin tamamen durdurulması ya da başka bir yöne söz konusu olacak..

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1122839&CategoryID=77
.

Τρίτη 15 Ιανουαρίου 2013

Μια νέα Βυζαντινή «Πομπηία» ανατέλλει στην Τουρκία

Στο Ντεμρέ της Τουρκίας αρχαιολόγοι ξεσκεπάζουν σιγά-σιγά ένα τεράστιο δείγμα βυζαντινών αρχαιοτήτων. Τον 4ο αιώνα μ.Χ. ένας αρχιεπίσκοπος με το όνομα Νικόλαος, μεταμόρφωσε τα Μύρα, τη μεσογειακή πόλη που τώρα ανήκει σε εδάφη τουρκικά, σε μια χριστιανική πρωτεύουσα. Μετά από 800 χρόνια όπου η πόλη ήταν πόλος έλξης χριστιανών, εξαφανίστηκε κάτω από 18 μέτρα λάσπης από τον διπλανό ποταμό Μύρο.

Αλλά τώρα 700 χρόνια αργότερα, η πόλη εμφανίζεται ξανά χάρη στους αρχαιολόγους. Από το 2009, άρχισαν οι αρχαιολόγοι να βγάζουν δείγματα μιας μεγάλης πόλης και πριν λίγους μήνες ολοκληρώθηκε η ανασκαφή, ενός μικρού παρεκκλησιού το οποίο λόγω του ότι ήταν «σφραγισμένο» μέσα στην λάσπη, διατηρήθηκε ανέπαφο.

Στον ένα τοίχο υπάρχει χαραγμένος ένα σταυρός που δημιουργεί ένα παράθυρο από το οποίο διαπερνά το φως, και μέσα από την πλευρά του τοίχου εμφανίστηκε μια τοιχογραφία, πολύ σπάνια για τα δεδομένα των Τούρκικων ανασκαφών. Η τοιχογραφία είναι δίμετρη απεικονίζει την δέηση και έχει τον Χριστό στην μέση και τον Ιωάννη και την Παναγία από κάθε του πλευρά, να κρατούν και οι δύο επιγραφές με χωρία από την Καινή Διαθήκη.



Αυτό που υπολογίζουν οι αρχαιολόγοι σύμφωνα με δημοσίευμα των New York Times, είναι ότι πιθανώς να υπάρχει μια ολόκληρη πόλη η οποία να σώζεται σε πάρα πολύ καλή κατάσταση όπως ακριβώς η Πομπηία.

Πολλοί ερευνητές από όλο τον κόσμο θεωρούν ότι ο χώρος ανασκαφής είναι από τους πιο «πλούσιους» αυτή τη στιγμή. Η αρχαία πόλη των Μύρων ήταν μια από τις πιο ένδοξες πόλεις της Λυκίας, με δείγματα πολιτισμού από την εποχή του Χαλκού.

Περίπου τον 13ο αιώνα, η πόλη εγκαταλείφθηκε και μερικές δεκαετίες αργότερα, τρομερές βροχές και πλημμύρες φαίνεται πως έθαψαν την πόλη μέσα σε μια θάλασσα λάσπης.

Τα στρώματα της πόλης μετά τον 14ο αιώνα δεν έχουν κανένα εύρημα, αλλά πριν από τον 14ο αιώνα, τα ευρήματα είναι πάρα πολύ πλούσια και ακριβώς επειδή είναι τόσο καλοδιατηρημένα θα μας δώσουν πολλές πληροφορίες για την ζωή εκείνη την περίοδο, και θα φωτίσουν ένα μεγάλο ερώτημα των αρχαιολόγων. Πως οι κλασικές ειδωλολατρικές πόλεις μετατράπηκαν σε βυζαντινές πόλεις μεταξύ 650 και 1300 προ Χριστού.

Εκτός από την εκκλησία, βγαίνουν σιγά-σιγά στο φως ένα ρωμαϊκό αμφιθέατρο και τμήματα του λιμανιού της πόλης, όπου έχουν βρεθεί ένα εργαστήριο βαφής και μια συναγωγή από τον 5ο αιώνα. Αξίζει να σημειωθεί, πως σύμφωνα με το ρεπορτάζ της εφημερίδας, η τουρκική κυβέρνηση αγοράζει τη γη από τους πολίτες για να συνεχίσει τις ανασκαφές και να εμποδίσει την αρχαιοκαπηλία.